BOŞANMA DAVASI DEVAM EDERKEN SADAKAT YÜKÜMLÜLÜĞÜ
- Av. İpek Hanım DENİZ
- 31 Tem 2024
- 5 dakikada okunur
Yargıtay genel olarak içtihatlarında boşanma davası kararı kesinleşene dek tarafların birbirlerine karşı sadakat yükümlülüklerinin devam ettiğini kabul etmektedir. Ancak sadakat yükümlülüğüne aykırı fiillerin etkisi hakkında Yargıtay’ın çelişkili kararları bulunmaktadır.
1- Boşanma Davası Devam Ederken Sadakat Yükümlülüğüne Aykırılığın Davaya Etkisi
Yargıtay 2010 tarihli bir kararında boşanma davası açıldıktan sonraki sadakat yükümlülüğüne aykırı fiillerin ancak ve ancak yeni bir davanın konusu olabileceği yönünde hüküm kurmuştur;
“…Bozma ilamında sözü edilen, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 185. maddesinin 3. fıkrası uyarınca eşlerin birbirine karşı sadakat yükümlülüğünün ihlali olgusunun, ancak boşanma davasından önce gerçekleşmesi halinde ve buna davada dayanılması durumunda hükme esas teşkil edebileceği kuşkusuzdur. Dava tarihinden sonra sadakat yükümlülüğünün ihlali halinde ise, az yukarıda açıklanan ilkeler gereği, bu yeni olgunun, yeni bir davanın konusunu teşkil edeceği, her türlü duraksamadan uzaktır…” (Y. HGK. E.2010-2-227 K.2010-324 T.16.06.2010)
2015 tarihli iki kararında da aynı yönde karar vermiştir;
"… Boşanma davası açıldıktan sonraki fiiller kusur değerlendirmesinde dikkate alınmaz…” (Y. 2. HD. E. 2014/20330 K. 2015/9692 T. 11.05.2015)
“…Davacı-davalının açtığı boşanma davası tam kusurlu olduğu gerekçesiyle reddedilmiş, davalı-davacının boşanma davası ise kabul edilmiştir. Hükmün davacı-davalı tarafından temyizi üzerine "davacı-karşı davalının birlik görevlerini yerine getirmemek, eşini tehdit etmek, sık sık evi terk ederek annesinin yanına gitmek, çocuklar hastalandığında ilgilenmemek şeklindeki kusurlarına karşılık; davalı-karşı davacının da eşine ve kayınvalidesine hakaret ettiği, eşini istemediğini, sevmediğini söylediği, evden kovduğu" anlaşılmak suretiyle, davacı-davalının da boşanma davasının kabulü gerekir gerekçesiyle bozulmuştur. Mahkemece bozmaya uyulmuş, tarafların Dairemizce belirlenen kusurları yanında davacı-davalının boşanma davası kesinleşmeden başka bir bayanla nişanlandığını ve böylelikle sadakat yükümlülüğüne aykırı davranışta bulunduğundan davacı-davalı ağır kusurlu kabul edilmiştir. Ne var ki her dava açıldığı tarihteki şartlara tabidir. Davadan sonra oluşan olaylar boşanma kararında esas alınamaz, ancak yeni bir davanın konusu olur. TMK 185 inci madde hükmü boşanma davalarında bozma kararından sonra taraflara yeni delil sunma hakkı vermez. Davacı-davalının sadakatsizliği dava tarihinden sonra olup bu davada nazara alınamaz. Gerçekleşen bu durum karşısında bozma ilamında belirlenen kusur durumlarına göre boşanmaya neden olan olaylarda taraflar eşit kusurludur. Hal böyle iken davacı-davalı ağır kusurlu kabul edilip davalı-davacı yararına maddi ve manevi tazminat takdiri usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir…” (Y. 2.HD. E. 2014-26484 K. 2015-8884 T. 30.04.2015).

2012 tarihli bir başka kararında ise eşlerden birinin temyiz aşamasında bir başkası ile yaşamaya başlaması sadakat yükümlülüğüne aykırı kabul edilmiş ve devam eden boşanma davasında verilen kararın bozulmasına karar verilmiştir. Ancak bu kararda iki ayrı karşı oy yazısı bulunmakla Hukuk Genel Kurulu’nun söz konusu kararının emsal gösterilemeyeceği sonucuna varılmalıdır;
“…HGK önüne gelen uyuşmazlık; koca tarafından açılıp birleşen davaya yönelik olup, temyiz aşamasında ileri sürülen yeni bir delilin bozma nedeni yapılıp yapılamayacağı noktasında toplanmaktadır. 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 185/3. maddesi uyarınca Yasada belirtilen bu sadakat yükümlülüğü, evliliğin yasal olarak son bulmasına kadar devam edecektir. Başka bir deyişle, mahkemelerce boşanma kararı verilmiş olmasına rağmen bu karar henüz kesinleşmediği sürece evlilik birliği devam ettiğinden bu aşamada eşlerin sadakat yükümlülüğüne aykırı davranışlarının dikkate alınmasının gerektiği kurul çoğunluğu tarafından kabul edilmiştir (Aynı ilkeler HGK'nun 06.12.2006 gün 2006/2-777 E., 2006/778 K. ile 26.11.2008 gün ve 2008/2-698 E., 2008/711 K. sayılı ilamlarında da benimsenmiştir). Somut olayda; asıl davada davalı, birleşen davada davacı kocanın temyiz aşamasında 12.02.2010 havale tarihli dilekçesine eklediği Marmara Ereğlisi Cumhuriyet Savcılığının 2009/851 soruşturma numaralı evrakı içeriğine göre, davacı-davalı kadının kolluktaki beyanından bir başka erkekle yaşadığı anlaşılmaktadır. O halde, sadakat yükümlüğünün ihlali sebebiyle taraflar arasındaki ortak hayatı temelinden sarsacak ve evlilik birliğinin devamına imkân vermeyecek derecede bir geçimsizlik bulunduğu sabit olduğundan birleşen davada davacı kocanın davasının kabulü gereklidir…” (Y.HGK. E.2012-2-526 K.2012-1102 T.12.12.2012).
2- Boşanma davası devam ederken sadakat yükümlülüğüne aykırılığın başka hukuki sonuçları olabilir mi?
Boşanma davası devam ederken sadakat yükümlülüğüne aykırılığın boşanma davasındaki kusur durumlarına etki etmeyeceği kabul edilse dahi söz konusu fiilin diğer eşin kişilik haklarını zedeleyici olduğu sonucuna varıldığı hallerde manevi tazminat talebinde bulunma hakkı söz konusudur;
“…Görüldüğü üzere, 4721 sayılı TMK’nın 185. maddesinde eşlerin birbirlerine karşı hak ve yükümlülükleri düzenlenmiş, aynı maddenin üçüncü fıkrası ile eşlere sadakat yükümlülüğü getirilmiştir. Bu hüküm uyarınca eşler evlilik birliğinin devamı süresince birbirlerine sadık kalmak zorundadırlar. Eşler arasındaki sadakat yükümlülüğü, evliliğin kurulmasıyla başlayıp evlilik birliğinin herhangi bir nedenle (iptal, ölüm, boşanma vb.) sona ermesine kadar devam eder. Bu süre boyunca verilen ayrılık kararı veya eşlerin fiilen ayrı yaşamaları ya da boşanma davası açılmış olması, sadakat yükümlülüğünü ortadan kaldırmaz (Badur, E./Turan Başara, G: Aile Hukukunda Sadakat Yükümlülüğü ve İhlalinden Kaynaklanan Manevi Tazminat İstemi, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C.65, Sayı:1, 2016, s. 105). Bu durumda, taraflar evli oldukları sürece, eş söyleyişle boşanma kararı verilip kesinleşinceye kadar sadakat yükümlülüğüne uygun davranmak zorundadırlar. Boşanma davası açılmakla ayrı yaşama hakkının elde edilmiş olması sadakat yükümlülüğünü ortadan kaldırmayacağı gibi bir eşin sadakatsiz tutum ve davranışlarda bulunması diğerine de aynı davranışta bulunma hakkı vermez. Hemen belirtmekte yarar vardır ki, eşler evlilik birliğini kurmakla birbirlerine sadakat borcu altına girdikleri gibi, mensubu oldukları aile birliğine karşı da sorumluluk altına girerler. Eşlerden birinin bir başkası ile cinsel veya duygusal ilişkiye girmesi, evlilik sözleşmesi ile bağlandığı, sadakat borcu altına girdiği diğer eşin sosyal kişilik değerlerine saldırı niteliğinde olup bu haksız eylemi nedeniyle de diğer eşin uğradığı zarardan sorumlu olmalıdır. Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 26.11.2008 tarihli ve 2008/2-698 E., 2008-711 K., 22.12.2010 tarihli ve 2010/2-636 E.,- 2010-680 K., 13.07.2011 tarihli ve 2011/2-403 E., 2011-509 K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir. Tüm bu açıklamalar ve yasal düzenlemeler kapsamında somut olay değerlendirildiğinde; taraflar arasında evlilik birliğinin devam ettiği sırada davacı-karşı davalının başka bir kadınla birlikte yaşamaya başlaması üzerine davalı-karşı davacı ... tarafından davacı-karşı davalı ... aleyhine 24.05.2007 tarihinde boşanma davası açıldığı, Alanya 4. Asliye Hukuk Mahkemesince (Aile Mahkemesi Sıfatıyla) yapılan yargılama sonucunda verilen 19.12.2008 tarihli ve 2007/358 E.- 2008/513 K. sayılı karar ile tarafların boşanmalarına, ağır kusurlu olduğu anlaşılan ...’ın maddi ve manevi tazminat ile iştirak ve yoksulluk nafakası ödemesine hükmedildiği, kararın ... tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince 06.05.2010 tarihinde onandığı, taraflarca süresi içerisinde karar düzeltme talebinde bulunulmadığından hükmün 24.06.2010 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır. Davacı-karşı davalı tarafça bu davada, boşanma kararı verildikten sonra davalı-karşı davacının N.Ç. isimli kişiyle gayriresmî şekilde birlikte yaşamaya başlamasının kişilik haklarına saldırı niteliği taşıdığı iddiasıyla manevi tazminat isteminde bulunulmuştur. Mahkemece yapılan yargılama sırasında dinlenen tanıklar da davalı-karşı davacının 2009 yılı yaz aylarında N.Ç. ile düğün yaptıklarını ve birlikte yaşamaya başladıklarını beyan etmişlerdir. Sonuç itibariyle tarafların boşanmasına ilişkin karar tarihinden sonraki ve bu kararın kesinleşme tarihinden önceki bir dönemde davalı-karşı davacının başka bir erkekle birlikte yaşamaya başladığı hususunda yerel mahkeme ile Özel Daire arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Boşanma kararı kesinleşinceye kadar evlilik birliğinin devam ettiği ve 4721 sayılı TMK’nın 185/3. maddesi uyarınca evlilik birliği devam ettiği sürece eşlerin birbirlerine karşı sadakat yükümlülüklerinin bulunduğu dikkate alındığında, davalı-karşı davacının boşanma kararının kesinleşme tarihinden önceki bir dönemdeki eylemi ile evlilik birliği içerisinde sadakat yükümlülüğüne aykırı davrandığının kabulü gerekir. Hâl böyle olunca, somut olayda mahkemece davalı-karşı davacının açıklanan şekilde gerçekleşen eyleminin davacı-karşı davalının sosyal kişilik değerlerine saldırı niteliğinde olduğu ve bu haksız eylemi nedeniyle sorumlu olduğu kabul edilerek davacı-karşı davalı yararına uygun bir manevi tazminata hükmedilmelidir…” (Y. HGK. E. 2017-1473 K. 2018-1824 T. 04.12.2018).
Sonuç olarak; boşanma davasında eşlerin kusur durumu dava açılmadan önceki fiillere göre değerlendirilecek, eşlerden birinin boşanma davası devam ederken sadakat yükümlülüğüne aykırı davranması halinde diğer eşin boşanma davasında bunu ileri sürmesi kusur durumunu değiştirmeyecek ancak manevi tazminat talep etme hakkı doğacaktır.
Hozzászólások